Medeniyetin Varoluş Üçgeni; Ağıt, Şiir, Kadın
Mahmut Temizyürek’in kaleme aldığı, kadının tarihsel rolünü, bilhassa sanat ve sosyal hayatın içerisindeki varlığını ortaya koyan eser başlangıçtan bitişe dek kronolojik bir yol izliyor. Sözün icadını milat edinen Temizyürek, Yunan felsefe ve mitlolojisi üzerinden modern Türk edebiyatına dek geniş bir zaman aralığı içerisinde artık bir klişe haline gelmiş olan “Neden kadın şair yok?”, “Kadın sanatın neresindedir?” gibi sorulara mitik ve edebi metinler üzerinden tatminkâr cevaplar sunuyor.
Genel anlamda duru bir anlatıma sahip olan kitabın karmaşık metafor ve imgelerden uzak, dolayısıyla bilenden ziyade bilmek isteyene yazılmış bir inceleme niteliğinde olduğunu söyleyebiliriz. Yaşar Kemal, Ursula Le Guin ve Socrates gibi isimler ile sık sık karşılaştığımız eseri biz üç ana başlık altında inceleyeceğiz; Ağıt, Kadın ve Edebiyat.
Ağıt
Toplamda yirmi altı başlıktan oluşan eserin ilk çeyreğini oluşturan ve giriş bölümü olarak da adlandırabileceğimiz bu bölümde Temizyürek’in akademik bir üslup içerisinde olduğunu söyleyebiliriz. Daha ziyade Yaşar Kemal’in “Ağıtlar”ı üzerinde durulan bu bölümde yazar; ağıt kavramı, ağıtların şiirselliği ve ağıtların şekli unsurları gibi teorik bilgilerin yanı sıra “Bir ağıt nasıl dillere düşer?”, “Kadın ve ağıt özdeşliğinin sebebi nedir?” gibi soruların yanıtlarını ve ağıtların evirilerek şiir, musiki gibi sanat dallarını nasıl beslediğini örnekler üzerinden izah ediliyor.
Yine bu bölümde sözün henüz icat edilmediği dönemlerde ağıtların var olduğu fikri ile Temizyürek, kadının sözsüz dönemde ağıtlarla anlatının ortaya çıkmasında etkin rol oynağını savunuyor. Yazarın bu savı Demokritos’un “Ünlem kuramı” ile tutarlılık içerisinde görünüyor.
Kadın
Kitabın ana konusu durumunda olan “kadın” hakkında en yoğun anlatı gelişme bölümü olarak da isimlendirebileceğimiz bu ikinci kısımda yer alıyor. Ağırlıkla Yunan mit ve felsefesi üzerinde durulan bu bölümde metinler arasına gizlenmiş ve çoğunlukla gözden kaçmış/kaçırılmış kadın figürlerinin ve bu kadınların esas yerlerinin tespiti yapılıyor yazar tarafından. Mitolojiye uzak okuru da düşünen Temizyürek metinler arasına gizlenen bu kadınları ortaya çıkarırken hikayelerini de anlatmayı ihmal etmiyor. Varoluşta kadının yeri ve rolü, anaerkil toplulukların ataerkil toplumlara dönüşü ile tanrıçaların değişen konumları yine bu bölüm içerisinde kendisine yer buluyor.
Mitik anlatıların yanında Yunan toplumunun kadına yaklaşımı ve Yunan felsefesindeki ataerkil tutuma değinen yazar Sokrates’in hocası Diotima hakkında dikkatlerden kaçan noktaların altını çizerek halen Yunan felsefesinde görünmez durumda olan kadını gün yüzüne çıkarıyor.
Edebiyat
Kitap içerisinde en küçük hacme sahip olan bu bölümde yazar mitik dönem ve anlatılardan uzaklaşarak sanayileşme ve beraberinde gelişen kadın hakları sorunlarına, Türk kadın şair ve yazarlara değiniyor. Bu bölümde Zafer Hanım, Fatma Aliye gibi isimlerle bizi karşılayan Temizyürek ağırlıkla Virginia Woolf, Leyla Erbil ve Gülten Akın isimleri üzerinde duruyor.
Nihayetinde;
Kitap mitik öğelerin sıklığına karşın takındığı duru üslubu ve akıcı anlatımıyla türevi kitaplardan ayrılıyor. Anlatılan içeriğin yoğunluğunu bozmadan sağlanan bu akıcılık düşünme boşlukları yarattıktan sonra okurun kitaba dönmesini sağlayacak merakı da uyandırıyor. Yazar özellikle kadın hakları ve ataerkil toplum düzeni hakkında zaman zaman nesnellikten ayrılsa da çoğunlukla açıklayıcı nitelikte yorumlamalarda bulunduğundan bu ayrılıklar metinden kopma hissi yaşatmıyor. Kapak tasarımı, dizgi v.b. dış unsurlar konusunda kayda değer bir eksiklik yahut aksaklık mevcut değil. İçerik özelinde hissettiğim tek eksilik ise bugünün Anadolu topluluklarının tarihi ve mitik anlatılarına fazla değinilmemiş olmaması diyebilirim. Şahsen kitabın bir noktasında şamanlar ile karşılaşmayı isterdim, zira şamanların çoğunlukla kadın olmaları, erkek şamanların da kadın şamanlar kılığına girerek bu mistik güce ulaşmayı arzulamaları gibi meseleler tarih ile “modern” olarak nitelediğimiz bu çağın kıyasında faydalı olabilirdi. Zannımca yazar yalınlığı ve kronolojik akışı bozmamak adına böyle bir tercihte bulunmuyor.
Sonuç olarak dile, sanata ve mitolojiye şimdiye dek baktığımız eril perspektiflerden bizi uzaklaştıran “Ağıt, Şiir, Kadın” ile Mahmut Temizyürek tarihin erillikten uzak yeni bir yorumunu bizlere sunuyor. Sanat ve sosyal yaşamda neden kadını bulamadığımızı, kadının neden ve nasıl gizlendiğini, kimlerin gizlediğini birer birer anlatıyor. Kısaca “Ağıt, Şiir, Kadın” yeni bir yorum, yeni bir perspektif arayan okuyucusunu bekliyor.
Ağıt Şiir Kadın, Mahmut Temizyürek, Edebi Şeyler, İstanbul 2019, 120 s.
Hiç yorum yok:
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.