MÜJDE III.Bölüm



Ambulansın siren sesi geçtiği yerlerde hüzün saçarak ilerliyor, mahalle sakinlerinin meraklı bakışlarına aldırış etmeden yoluna devam ediyordu. Rose Tarık’ın yanına oturmuş elini tutuyordu, Anrea ile ambulans şoförünün yanına oturmuş şoföre daha hızlı gitmesi gerektiğini söylüyordu. Tarık ise sedyenin üzerinde hareketsizce yatıyor ara ara bir şeyler mırıldanıyordu ancak Türkçe konuştuğu için ne dediği bir türlü anlaşılmıyordu. Rose damar yolu açmakta olan hemşireye yaklaşarak;
-Neyi var çocuğun? Dedi.
Sesindeki endişe ve korkuyu sezen hemşire damar yolunu açıp Rose’un yanına oturdu;
-Bakın ben doktor değilim ama epilepsi krizi gibi duruyor…
Rose epilepsinin ne olduğunu bilmese de çocuğun halinden ve hemşirenin ciddiyetinden çok da kolay bir hastalık olmadığını kavramıştı. Sessizce Tarık’a döndü Rose, sayıklamaları sürüyordu. Birden gözlerini açarak fırladı yerinden;
-Baba?
Hemşire zorlukla yerine yatırabildi, çok geçmeden tekrar bayıldı Tarık. Rose’un korkmuşsa da belli etmeden Tarık’ın elini tutmaya devam etti. Zaten hastaneye de gelmişlerdi, dört kişi acilin önünde karşıladı onları ve acilen tahlil yapmaları gerektiği kanısına vararak sedyeyi hızla içeri götürdüler. Rose ve Andrea’ya sabırlı olmalarını ve beklemelerini söyleyerek hızla uzaklaştılar…
* * *

Ne zamandır uyanıktı bilmiyordu, tek bildiği üzerine çöken bu yorgunluğu bir türlü yenemediğiydi. Ne gözlerini aralamaya ne de dudaklarını aralamaya gücü yetiyordu. Cansız bir eşyadan farkı yoktu, duyuyor, hissediyor ama müdahale edemiyordu. Mesela biraz güç bulsa kendinde yanında durmadan ağlayan adama dönüp susmasını söyleyecekti, sabahtan beri ağlayıp sızlıyordu. Bu da yetmezmiş gibi gelen görevlilere hakaretler ediyor ve kovuyordu onları, eğer gücü olsa ağzının payını verirdi anca şimdi nefes alırken bile yorulduğunu hissederken bu pek de mümkün görünmüyordu. Sabırla değil, çaresizce yatıyordu bırakıldığı yerde. Rose ve Andrea ise kıyametten bir kapı kadar uzakta oturdukları sandalyelerde doktorun bir haber vermesini bekliyordu.  Saatler süren tahlil ve incelemeler hem yormuş hem de iyiden iyiye telaşlandırmıştı bu yaşlı çifti. Rose başını Andra’nın omzuna koyarak konuştu;
-Andrea biliyor musun ambulanstaki kadın bana epilepsi olabileceğini söyledi…
-Bu ne demek yani?
-Bilmiyorum ama gözlerinde acıma vardı Andrea, kadın acıyarak bakıyordu…
-Tamam ama Rose düşünme bunları, iyi düşün ki iyi olsun.
-Ambulansta sayıklıyordu Andrea, hatta gözlerinden yaş bile geldiğini gördüm…
Sessiz kaldı Andrea, ne derse desin Rose’u daha fazla üzecekti çünkü.  Başını diğer tarafa çevirerek diğer hasta yakınlarına bakındı bir süre. Hepsi kendi derdinde boğulmuş onlarca insan bir koridorda toplanmış bir ümit iyi bir haber bekliyorlardı. Bu esnada acilin kapısı açıldı ve doktor önlüklü bir adam çıkarak Tarık'ın adını okudu;
-Tarık Demirci’nin yakınları burada mı?
Heyecanla ayağa fırladı Rose, saatlerdir biriktirdiği soruları sıraladı peş peşe;
-Buradayız! Buradayız doktor bey. Tarık Nasıl? İyileşecek mi? Neyi var? Ne zaman çıkar?
Doktor Rose’un heyecanına inat olabildiğince sakindi;
-Odama geçelim, detaylı konuşuruz…
Bir anda yeniden gerildi Rose “Peki” diyerek doktoru takip etmeye başladılar, nihayet koridorun sonuna geldiklerinde doktor kapıyı açarak Andrea ve Rose’u içeriye davet ederek yer gösterdi. Peşlerinden odaya girerek koltuğuna yerleşti ve Tarık’a dosyaları önünde açmaya başladı.
-Bu olay ilk defa mı oluyor? Diye sordu;
Andrea girdi söze;
-Bilmiyoruz, biz ilk defa gördük ama…
-Tarık Bey’in tam olarak neyi oluyorsunuz acaba?
-Arkadaşının anne ve babasıyız. Diye devam etti Andrea.
-Ailesi nerede peki? Ailesine haber verdiniz mi?
-Ailesini kaybedeli iki yıl oluyor…
-Anlıyorum. Dedi aynı sükûnetle doktor ve önündeki dosyadan bir kâğıt çıkartarak Rose’a uzattı;
Rose kâğıda boş gözlerle baktı bir süre, sonra doktora sormasının yerinde olacağına kanaat getirdi;
-Pardon, bu nedir acaba?
-Bu dedi doktor “Tarık Beyin sonuçları…”
-Kusura bakmayın, pek anlamam bu işlerden. Durumu nasıl, iyileşecek mi ondan söz etseniz?
Derince bir nefes alarak;
-Zor dedi doktor. “Tarık’ın beyninde tümör var”
Yaşlı çift duraksadılar, doktor ise anlatmaya devam ediyordu;
-Tümör epilepsiyi tetikliyor bu nedenle sık sık kriz geçiriyor Tarık. İşin kötü tarafı bunu önceden hissedemiyor olması, her an kriz geçirme tehlikesi var…
Kendisini ilk toparlayan Andrea oldu;
-Peki tümörü alsanız iyileşemez mi?
-Dediğim gibi zor, hatta çok zor. Hem kötü huylu bir tümör bu, yani sürekli büyüyor ve büyüyecek hem de ameliyat edilemeyecek kadar geniş bir alana yayılmış…
Boğazı düğümlenmişti Rose’un, yutkunamıyor hatta nefes dahi alamıyordu. Gözlerinden yaşların süzüldüğünü bile fark etmemişti, zaman kavramını tümden yitirmişti. Doktoru dinlemeyi kesmişti artık kulaklarında sadece Tarık’ın geçen gece söyledikleri çınlıyordu;
“Bu gördüğünüz hayat Bayan Rose sadece kaybetmek üzere kurulmuş ve üzerime düşen sadece bu hayatı yaşamak”
Kime olduğu belirsiz bir sitem döküldü sonra dudaklarından;
-O daha yirmi bir yaşında!
Ağır bir sessizlik çöktü odaya, odada bulunanları bir anda etkisi altına alan bu haber acı haber her solukta ciğer yakıyordu. Çünkü bu sessizliğin ev sahibi Azrail’den başkası değildi. “Ölüm yakın” diyordu sessizlik;

Ölüm çok yakın…

Hiç yorum yok:

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Blogger tarafından desteklenmektedir.